Bünyamin Balamir, Nur İçin

Sanat bir felsefedir. Doğumla ölüm arasını sorgular. Var olmanın anlamını arar. Sevginin hesabını verir. İnsan olmanın bedelini öder. Sanat, bendir, sendir, odur. Sanat insandır. Sanat yaşamaktır, duya­rak yaşamaktır, iliklerine kadar hissetmektir. Doğmak kadar mutluluk, ölmek kadar hüzündür.

İşte Nur’da bu dünyanın insanlarından biridir, O’nun için resim yapmak yaşamaktır, ama yaşantı­sında resmin ayrıcalıklı değil, anlamlı bir yeri vardır. Bu anlam akıp giden günlük olaylar içinde yerini bulur, sevgiye denktir. Sevgiyi somut olarak görmez. Soyut bir anlamda kişiliğinde, yüceleştirir. Onun için de, taşı, çiçeği, insanı sevmek arasında ayırım gözetmez. Nur’a göre, değersiz bir insan, değersiz bir nesne yoktur. Bu nedenle her insan yanında bir arkadaş; her nesne resminde bir unsurdur. Dene­mek, araştırmak ve yaptıkları ile yetinmemek ilkesidir. Çevresinde can çekişen her nesnenin yorgun çığlıklarına kulak verir. Onlara sevgi ile eğilir. Eskimiş, çöpe atılmış nesneler, kurumuş çiçekler, yaşam boyutunda ölümdür. Nur, onları resim dilinde yaşama geri döndürmek ister. Resmide sicim çizgileşir, mercimek tanesi noktalaşır, samanlar dokulaşır. Bu, bir anlamda ölüme karşı yeniden doğuştur. Yeni­den yaşatmaktır ölümü. Sıradan-kusursuz ikileminde her şeyin anlamını yerli yerine koyar. Onlara hümanizmanın yüceliğince değer verir. Bireysel çıkmazların insan ilişkilerine olumsuz yansımalarında bi­le, karşısındakine hoş görüyle bakmak ister. Albert Camus’nun, “Gerçek sanatçılar, hiçbir şeyi küçük görmezler, yargılamaya değil, anlamaya çalışırlar” görüşünü yaşama biçimine dönüştürmüştür. Önce insan olmaktır hedefi, “Doğal ve sıradan bir insan olmanın onurunu yaşamak istiyorum” der.

Yeteneklidir. Gönlünce sonuçlandırdığı bir çalışmasından sonra, coşkun bir heyecan duyar. Bu he­yecanı, başkalarının sanatsal başarısında da duyacak kadar dosttur. Basit çıkar kavgalarıyla daraltılan günlük yaşantımızda haksızlığa katlanamaz. Her insanın, kendisi kadar başkalarının çıkarlarını da koru­ması gerektiğine inanır. Faturalarını ödeme pahasına da olsa bu tutumundan ödün vermez, içten ve dü­rüst bir dünya kurmak ister, şablonlaşmış pencerelerden yaşama bakan insanların anlayamayacağı bir dünyadır bu.

Nur, öz-biçim bütünlüğüne varmış bir sanatçıdır. Yenilikçidir. Geleneksel çizgileri aşmak ister. Mi­mar Sinan üniversitesi Resim Heykel Müzesi derneği’nin on iki yıldır düzenlediği “Günümüz Sanatçıla­rı” yarışmaları, çağdaş, atılımcı, yenilikçi genç kuşak sanatçılarını yüreklendirmek; Türk sanatına öncü güçler kazandırmak amacında olduğundan, 1992’de aldığı ödül, Nur’un sanata yaklaşımı açısından çok anlamlıdır. Çünkü kişiliğini kattığı resimleriyle var olduğunu hissetmek ister.

Varız veya yokuz. Bu süreç arasında da insanız. Kim mükemmel? Kim sıradan. Hangimizin eksik­likleri yok? Hangimiz sanatçıyız? Hangimiz starız? Hangimiz suçlu, hangimiz yargıcız? Yine Albert Camus diyor ki, “Hiç kimsenin suçsuz olmadığı yargıçsız bir dünyada, benim hakkımda karar vermeye kim cesaret edebilir?” Evet, kim, kimin ne kadar sanatçı olduğuma karar verebilir. Ama gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki, Nur, sıradan bir sanatçı değildir. O, yüreği ile resim yapar, kendisi için…

Bünyamin BALAMİR