Gazi Eğitim Enstitüsü, Resim-iş Bölümü mezunu sanatçılardan, yalnızca Nur Gökbulut (1954), Pop Sanat eğilimini benimsemiştir. Pop Sanatın Türk Resmindeki ilk örnekleri, 1960`larda Altan Gürman`ın yapıtlarında görülmüş, 1970 başlarında Özdemir Altan ve onun öğrencisi Zekai Ormancı ile İbrahim Örs, Gülsüm Karamustafa, Nur Koçak ve Burhan Doğançay`ın katılımlarıyla güçlenmiştir. Akademi çıkışlı bu sanatçılara Nur Gökbulut`un katıldığı görülmektedir.
Oysa, Batı`da Pop Sanat Akımının gelişmesi 1960`larda doruk noktasına ulaşmış, ABD`de müziğe de sıçrayarak, gençlerin sanatı durumuna gelmiştir. Avrupa ve ABD`de II. Dünya Savaşı`ndan sonra egemen olan dışavurumcu soyut anlayışa karşı, bir tepki biçiminde ortaya çıkan Pop Sanat akımı, İngiliz sanatçı Paulozzi`nin 1947`de afişleri kullanarak yaptığı kolajlarla ilk örneğini vermişti. Genelde, reklam gereçlerinin biraraya getirilmesi biçiminde oluşturulan resimlerinde, hazır nesnelerden yararlanılmıştır. Amaç, kitle imgelerinin, reklam grafiği yoluyla halka ulaştırılmasıdır. ABD sanatçılarının 1950`lerde katılımı, bu akımın hızla gelişmesini ve yaygınlaşmasını sağlamıştır.
Avrupa`da Fransız ve İtalyan aksında Pop anlayışına koşut “Yeni Gerçekçilik Akımı”, sanatçıların değişik teknikteki çalışmaları ile sanata yenilik getirmiştir. Klein`in monokrom tabloları, Arman`ın yığmaları, Cesar`ın basınç yontuları, Christo`nun paketlemeleri, Rotella ve Vostel`inde kolaj tekniği ile oluşturdukları yapıtları, Oldenburg`un kumaş yontuları Pop Sanatın 1972’ye kadar etkisinin yoğun olarak sürdürülmesine neden olmuştur.
Nur Gökbulut`un endüstri ürünü hazır yapım artık nesneleri kullanarak gerçekleştirdiği 1986`dan bugüne ulaşan pop etkili yapıtları, 1982`de yaptığı mısırlar, bitki tohumları, yapraklar ile botlar, ilaç şişeleri ve teneke gibi nesne etütlerinden temellenir. Doğasal formları, fotogerçekçi bir yaklaşımla ele aldığı detay çalışmaları, ya da bitki tohumlarının detay büyültmeleri onun doğa gözlemini ve duyarlılığını, botlar ve şişeler ise nesne ile olan ilişkisini başlatan erken çalışmalarıdır. Özellikle bitki etütleri, sanatçının doku duyarlılığını arttırmış ve sonraki çalışmalarında renk ve biçim ilişkileri yanında, dokuya ilgisini arttırmıştır. Bunlar, bazı yağlıboya çalışmalarında görülen lekesel arayışların süreği gibidir. Doğasal araştırmaları, yaşam-ölüm karşıtlığını, daha sonraki çalışmalarında da vazgeçemediği bir tema olarak ele almasını sağlamıştır. Sonbahar yaprakları etkili “Ölüme Rağmen” adlı yağlıboya yapıtı bu konudaki örneklerden biridir. “Doğanın Çekirdeği” adlı yapıtı ise, doğadaki büyüme ve birimsel genişleme üzerindeki bakışını yansıtır. Bu yöneliş, sanatçıyı 1988`de ortaya koyduğu grup kolajiarındaki ufak kare bölüntülerle oluşturduğu ve birimsel büyümeye yönelik çalışmalarına hazırlamıştır.
Gökbulut`un nesneye olan ilgisi ve duyarlılığı; testileri, yün çorapları, bayrakları konu aldığı resimleri ile ortaya çıkar. 1987`ye kadar yoğun biçimde çalışmalarını bu nesneler çevresinde ve yağlıboya tekniği İle oluşturur. Ancak bu nesneler tüm nesnel özellikleri ile işlenirken, fondaki soyut yüzeylerle karşıtlık içinde ele alınmıştır. Bunlara “Ölümlü Yaşam” örneğinde olduğu gibi, yeni anlamlar yükler. Bazen de nesneler, şeffaf bir yüzey gerisinde kullanılır. Şeffaflık onun günümüze kadar vazgeçmediği tutkusu olmuştur.
Sanatçı kumaşlı kolajlarına 1985`te başlamıştır. Renkli çadır bezlerini dikerek elde ettiği çizgisel desenli ve düz dokulu paravanların tüllü, tülbentli düzlemlere yaptığı dokusal ilişkiler ve etkiler kolajlarının en önemli özelliği olmuştur. 1986’ da ‘Naylon Resimler’ dediği gruptaki çalışmaları naylon poşetlerle gerçekleştirilir. Zaman zaman kumaş-naylon birlikteliğinde ortaya koyduğu kolajlar, naylonun buruşturulmuş yoğun devinimli kullanımı, düz kumaş yüzeylerle çarpıcı dokusal etkiler yaratır. Batik ve tülbent, soğan çuvalları, balonlar, naylon çoraplar 1987`den sonra; ambalaj kartonları, selpak kağıdı, kurşun levhalar ve naylon fileler ise, 1988`den günümüze kadar yapıtlarında kullandığı malzemelerdir.
Sanatçı,”… bana göre; zamanın içinde yer almış her nesne, her konu, her kavram, kullanılmışlıklârıyla yaşam demek oluyor. İnsanlar da nesneler gibi yaşadıklarıyla değerleniyorlar ürünlerimde. Tükenişlere terkedilmenin resmini yapmak istiyorum. Yokoluşlara isyanın resmini. Yaşananların anlamını yok etmeden. İz.. Zamanın izi… Yaşamın izi” demektedir.
1986 ve 1987 tarihli bazı yağlıboya yapıtlarında soyut-somut biçim karşıtlığında şeritler halinde geometrik yüzeyler; lirik leke yüzey karşıtlarında hem dokusaî etkiler, hem de farklı yatay-dikey bölüntülü planlar, resimsel anlatımını zenginleştirir. Bunlar aynı zamanda mekan ve zaman çözümlemelerini de içerirler. Bu çözümlemeler şeffaf yüzeylerle oluşturulan anlatım planlarının üst üste bindirilmesi ile ortaya çıkar. Kolajlarında kullandığı cam ve naylon şeffaf, parlak şeritler, sanatçının şeffaflık karşısındaki duyarlılığını yansıtmaktadır. Tülbentleri kullanmasında da bu eğilimin etkisi görülür.
Gökbulut, kolajlarında kullandığı malzemelerle birlikte 1989`dan günümüze kadar yaptığı polyester çalışmalarında, bilgisayar kağıtların artık kağıtları, pentür, sünger ve kurşunu birlikte değerlendirmektedir. Tüm bu malzemeler, yapıtlarında plastik öge bütünlüğü sağladıkları gibi, maddesel özelliklerini öne çıkartmayan, etkileyici ve güçlü bir birliktelik kurarlar. Naylon çoraplı düzenlemelerinde nesnelerin yüzeyde yaptıkları gerilme, yığılma ve oyuklarla mekan ve zaman çözümlemesini yansıtırlar. Naylon çorapların bu biçimde değerlendirilmesi, maddenin olanaklarının ortaya çıkarılması Nur Gökbulut`un sanatsal başarısı olarak görülebilir. Bunlar çelişkileri yansıtırlar. Maddenin dokusal etkilen ve farklı dokular arasındaki uyumlu ilişkiler, sanatçının sıradan maddelerle kurduğu diyalogu dile getiriyor.
Nur Gökbulutun 1988`den itibaren gerçekleştirdiği “Grup Kolajları” adlı dörtlü, altılı ve sekizli birimsel kare formatiardan oluşan yapıtları, aralarında boşluk bırakılarak çeşitli düzenleme olanakları vermekte; böylece yapıt dışındaki mekansal boşlukları da yapıtına katan sanatçı, anlatımını boş-dolu yüzeylerle güçlendirmektedir. Henri Moore`nin heykellerinde bıraktığı boşlukla, havanın yapıta katılması gibi, sanatçı da sergi mekanının boş duvar yüzeylerini, anlatımına ortak etmektedir.
1995 Günümüz Sanatçıları İstanbul Sergisi`nde ödüle değer görülen çalışması kavramsal nitelikler de taşır. Beyaz tülbentin bol dökümiü ve geniş yüzeyde, duvardan yerlere sarkarak yerde yaptığı kıvrıntılar arasına yerleştirilen boş camlı küçük kare çerçeveler, tülbentin şeffaflığını bir kat daha aşarak camın saydamlığı altında, tülbenti ve gerisindeki yüzeyi düşündürüyordu. Tülbentin kendi dokusal yüzeyleri ile cam altındaki görüntüsünün ilişkileri, görünen ve görünenin ötesindekine izleyicinin dikkatini çekmektedir.
Sanatçı, endüstri ürünü şeffaf ve artık malzemelerle oluşturduğu kolaj yapıtları ile, Dada esprisine yaklaşarak, kullanılmış maddeyi sanat nesnesi durumuna getirmektedir. Ancak onun koiajlarındaki renk, biçim ve doku ilişkileri, maddeyi duyurmaktan öte, güçlü bir plastik değere ulaşan pentür etkisi yaratırlar. Nur Gökbulut, 1989`dan sonra gerçekleştirdiği polyester ve rölyef çalışmalarında da malzemenin olanaklarını değerlendirmektedir. Maddenin böylesine duyarlı ve uyumlu bir birliktelik içinde kurduğu denge ve etkililik, sanatçının yaşanmışlık ve zaman izlerini duyurma, varoluş ve yokoluş düşüncelerinden temellenmektedir. Duygu ve düşünce yüklü bu yüzeyier, tükenişe terkedilmenin dramı ve direnişin anlatımıdırlar.
Prof. Dr. Gönül GÜLTEKİN